25 Şubat 2013 Pazartesi

Atatürk, ABD Generali MacArthur'a 69 Yıl Öncesinden Nasihat Vermiş


Geçtiğimiz hafta Princeton Üniversitesi’nden araştırmacı Dr. Adam H. Karray’in yayınladığı akademik makale ile birlikte gerçekleştirilen görüşmeden tam 81 yıl sonra görüşmenin detayları gün yüzüne çıktı. MacArthur’un Güney Doğu Asya ülkelerindeki çalışmalarını  araştırmakta olan siyaset bilimci Karray, ABD’nin Virginia eyaletinde Norfolk kentindeki MacArthur Memorial’in (MacArthur Vakfı) yürüttüğü araştırmalar ve arşiv çalışmaları doğrultusunda Filipinler’in başkenti Manila’da MacArthur’un kaybolan günlüklerini bulmasıyla birlikte 1932’de gerçekleştirilen Atatürk ve MacArthur görüşmesinin detayları da ortaya çıkmış oldu. 

Karray’in makalesine göre söz konusu görüşmede sadece Avrupa’daki vaziyetler değil Atatürk, MacArthur’a Asya ve Amerika’daki vaziyet ve öngörülerini de aktarıyordu. Uluslararası Politika ve terörizm dersi niteliğindeki bu tarihi görüşmede Atatürk, gelişmekte olan Sovyet Rusya’nın ideolojisini yayma politikası gereği ve ilerleyebilmesi için sonraki dönemlerde Afganistan’a saldırısının muhakkak olduğunu, ABD’nin bu gelişmeye kayıtsız kalmamak için her türlü tedbiri alacağını ve birçok bölgede olduğu gibi burada da Afganistan’daki yerel ve dağınık grupların desteklenmesi ve kışkırtılması şeklinde bir politika uygulanması durumunda Afganistan’da küçük oluşumlar halinde bulunan radikal islamcıların güçlenebileceği ve bu durumun sonrasında ABD ve dünya barışı için çok daha sıkıntılı ortam yaratabileceğini ifade ediyor. 

MacArthur 2. Dünya Savaşı’ndan sonra 1951’de hayranı olduğu Atatürk’ün öngörülerini yayınlamış ve tüm dünyanın Atatürk’ün ileri görüşlülüğünden haberdar olmasını sağlamıştı. Ancak MacArthur, Atatürk’ün Afganistan’la ilgili nasihatlerini gerçekçi bulmayarak bu bölümleri gün yüzüne çıkarmamıştı. Atatürk’ün söylemeye çalıştıkları ve ileri görüşlülüğü ancak 2000’lerden sonra, 11 Eylül terör eylemlerinden sonra anlaşılacaktı.



Mustafa Kemal Atatürk ile dönemin ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Douglas MacArthur arasında 27 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhuriyet tarihinin en ilginç ve tarihi görüşmelerinden biri yaşanmıştır. Bu görüşmede Atatürk ve General MacArthur uluslararası siyasi gelişmeleri ve Avrupa’nın vaziyetini değerlendirmiş ve Atatürk dünya politikaları ile ilgili çok önemli tespitlerde bulunmuştur. Zamanında Türk basını tarafından olay sadece bir resim altı haber olarak yayımlanmış olsa da sonrasında Atatürk’ün 2. Dünya Savaşı’nda olacak gelişmeleri yıllar öncesinden dikte eder gibi anlatması, kendisinin ileri görüşlülüğünü, gelişmeleri çok iyi analiz eden üstün bir komutan olduğunu göstermesi açısından tarihi bir konuşma olmuştur. MacArthur’un Atatürk’e olan hayranlığını artıran bu tarihi konuşmanın detayları şimdiye kadar MacArthur’un günlükleri kendisi 1935-1941 yılları arasında Filipin ordusuna danışmanlık yaptığı sırada savaş şartlarında kaybolduğu için sınırlı bilgilerle eksik kalmıştır.

MacArthur Vakfı web sitesinde yer alan haber ve American Journal of Political Science’ta yayınlanan  akademik makale doğrultusunda MacArthur’un ortaya çıkan günlükleri söz konusu görüşmeyle ilgili şimdiye kadar aydınlatılmamış çok bilgiyi gün yüzüne çıkarıyor.[2]

Türkiye’de henüz bir kaç haber sitesinin ve gazetenin haber yaptığı makale, Mustafa Kemal Atatürk’ün bir kez daha ne denli büyük bir lider olduğunu ortaya koyuyor. MacArthur’un Atatürk’ün terörizmle ilgili olarak zamanında fazla iddialı ve tutarsız gördüğü ve kimseye açıklama gereği bile duymadığı bu görüşler, MacArthur’un ölümünden 37 yıl sonra gerçekleşen 11 Eylül terör olaylarıyla aslında Atatürk tarafından 69 yıl öncesinden Amerika’ya verilmiş bir dersti. Atatürk, ABD’nin gelecekte kendisinin yol açtığı terörist olaylar sonucunda başına gelecekleri, yıllar öncesinden ABD’li meslektaşına bir bir anlatmıştı.  Aşağıda söz konusu çalışmayla birlikte detaylı bilgiler yer alıyor.

Mustafa Kemal Atatürk ve ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Douglas MacArthur Arasındaki Tarihi Görüşmenin Detayları 


MacArthur ABD Kara Kuvvetleri Komutanı olarak 1931 ve 1932’de olmak üzere 2 defa Avrupa’yı ziyaret etmiştir. MacArthur, ilk ziyareti olan 4 Eylül  1931’de  yaveri binbaşı T.J. Davis’le birlikte Fransız Genelkurmay Başkanı General Weygand’ın  kişisel konuğu olarak Fransız Ordusu’nun manevralarını  izlemek üzere Fransa’ya gider.  Yaptığı ziyaretlerde birinci ağızdan Avrupa’daki önemli komutanlardan Mustafa Kemal Atatürk’ün başarılarını ve liderliğini dinleyen MacArthur 2. Avrupa seyahatine özellikle Türkiye’nin de alınması ve kendisinin Mustafa Kemal Atatürk’le görüşebilmesi için tüm fırsatların seferber edilmesini ister.[3]

Bunun üzerine ABD’nin Ankara  Büyükelçisi  Charles H. Sherrill Dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Başbakan İsmet İnönü’ye  ABD Kara Kuvvetleri Komutanı MacArthur’un Atatürk’e olan hayranlığından ve kendisiyle ne şartta olursa olsun görüşme isteğinden bahsedir.[4] Türk tarafından olumlu yanıt almasıyla birlikte Sherill 1 Temmuz 1932’de Vaşington’a şu telgrafı çeker:

“Türkiye Cumhurbaşkanı, kendisini o tarihte Yalova’daki ikametgahında  kabulden memnun olacağını belirtir.“ (FRUS, 1932)

Türkiye’nin savaş ve devrim lideri Atatürk’ü tanıma olanağını bulan MacArthur bu sevindirici haberle birlikte 6 Temmuz’da Ankara’ya aşağıdaki yanıtı iletir:

“Türk Cumburbaşkanına davetinden dolayı çok mutlu olduğumu lütfen bildirin.  Bu benim için, sadece kişisel bir mutluluk kaynağı olmayacak,  Amerikan ordusunun komutanı olarak ülkesi ve kendisi için duyduğum saygı, hayranlık ve dostluk (comradship)  duygularımı  ifade etmemi de sağlayacaktır.” (FRUS, 1932)

18 Ağustos 1932’de Vaşington Büyükelçisi Muhtar Bey, ABD Genel Kurmay Başkanının ziyaret ile ilgili isteklerini bildiren bir telgrafı Numan Bey vasıtası ile İsmet Paşa’ya bildirdi. Telgrafta özetle; pasaportu vize edilen ABD Genelkurmay Başkanı’nın 25 Eylül 1932 Pazar günü saat 15.00’te İstanbul’a gelebileceği, aynı akşam generalin Ankara’ya giderek, 27 Eylül 1932’de tekrar İstanbul’da bulunmak ve Mustafa Kemal Atatürk’ün davetlerine katılmak arzusunda olduğunu bulunduğu ifade edilmiştir. Ayrıca generalin, güçlü Türk ordusuna resmi bir geçitte hitap etmek istediğini ve bu sebeple söyleyeceklerinin tercüme edilmesi için bir subay görevlendirilmesini talep ettiği bildirilmiştir.[5]

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Charles Sherrill, hükümetine göndermiş olduğu 20 Ağustos 1932 tarihli raporunda; yabancıların askeri bölgelere girmeleriyle ilgili Türk kurallarının sıkılığından, yabancıların askeri konularda herhangi bir şey öğrenmelerine, hatta Türk görüşlerinin açıklanıp yayınlanmasına, Türkiye’nin çok hassas olduğu konusunda ilgileri uyarmayı önemli bir görev saymaktaydı.[6]

General MacArthur , Eylül 1932’de Avrupa gelir. 7-13 Eylül arasında Polonya’yı 13-16 Eylül arasında Çekoslovakya’yı, 16-19 Eylül arasında Macaristan’ı, 22-25 Eylül arasında Romanya’yı ziyaret ettikten sonra Romen bandıralı DACIA şilebi ile Köstence’den hareket ederek 25 Eylül 1932 öğle saatlerinde İstanbul’a gelir.[7]  Galata rıhtımında aralarında İstanbul valisi ve garnizon komutanı  Korgeneral Şükrü Naili Paşa’nın da bulunduğu  ilgililer tarafından askeri törenle karşılanır. Galata’dan  Pera-Palas Oteli’ne geçen ve burada dinlenen General MacArthur,  akşam, hükümetin kendisine tahsis ettiği özel bir vagona binerek Ankara’ya hareket eder. Ankara’da Garda askeri törenle karşılanan MacArthur, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’yı  ve Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakan vekilini ziyaret eder. Başbakan İsmet İnönü  bir yurtiçi gezisi için Gaziantep’de ve Meclis Başkanı Kazım Paşa Ankara dışında oldukları için onlarla şahsen görüşemez. Zaten MacArthur’un resmi muhatabı Mareşal Fevzi Çakmak’tır.  Öğleyin Fevzi Paşa’nın Halkevinde onuruna  verdiği yemeğe katılan Mareşal MacArthur kadehini  “Türk Ordusunun ve onun ölümsüz lideri Gazi’nin onuruna” kaldırır.[8]

27 Eylül  1932 sabahı İstanbul’a dönüşünde  Haydarpaşa Garında  bir kez daha vali ve garnizon komutanı tarafından karşılanan MacArthur,  Tokatlıyan Oteli’nde öğle yemeğini yedikten sonra,  17.00’de  Dolmabahçe’de Gazi tarafından kabul edilir. MacArthur’ un yanında  Elçilik  işgüderi  Shaw ve çevirmen Orhan Tahsin  bey  vardır. İki liderin başbaşa görüşmeleri 1 saat 20 dakika sürer. Daha sonra Gazi konuğunu Dolmabahçe’de toplantı halindeki  Türk Dil  Kongresi’ne götürür. MacArthur yaklaşık bir saat kadar burada kalır.

Söz konusu önemli görüşmeyle ilgili olarak Türk ve Amerikan basınında ziyaret ile ilgili bir takım haberler yazılmıştır. Ancak Türk Hükümeti yetkilileri tarafından gazetelere verilen bilgiler içerik olarak ziyareti ana hatlarıyla anlatacak düzeyde kalmıştır. Bu sebeple Vakit, Cumhuriyet, Milliyet, Hakimiyeti Milliye gazeteleri tek bir kaynaktan yazılmış gibi aynı bilgileri vermekte ve ziyaretin içeriği ve değerlendirmesi açısından bize doyurucu bilgiler vermemektedir.

Cumhuriyet gazetesinde konuyla ilgili şu haber yer alır: “Jeneral MacArthur kendisine gösterilen samimi konukseverlik ve tezahürattan pek memnun olmuş, bilhassa yapılan askeri resmi geçitte müşahade ettiği intizam, inzibat ve mükemmeliyetten dolayı hayranlık ve takdirlerini Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’ya  tekrar tekrar  ifade etmiştir.”[9]

New York Times ve Washington Post’ta da General MacArthur’un ziyareti ile ilgili ana hatlarıyla bilgi verildiğinden konu ayrıntılı olarak ele alınamamıştır. MacArthur gazeteye verdiği demeçte ‘Türk ordusu ile talebelik zamanımdan beri alakadar oluyorum. Bu sebeple Türk Harb Tarihini büyük bir dikkat ve alaka ile tetkik ettim. Bu husustaki hislerim takdirle doludur. Boğaza girerken güzelliklerine şahit olduğum güzel İstanbul’u pek az zaman zarfında terk etmek mecburiyetinde kalacağımdan dolayı çok üzgünüm’ demister. MacArthur gazetecilere Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le gerçekleştirmiş olduğu birebir görüşme ile igili bilgi vermemiş, ancak kendisine ve Türk Ordusuna olan hayranlığını yinelemiştir.

MacArthur, Erkanı Harbiye Reisi Fevzi Paşa’ya ‘Bu sene altı memleket ziyaret ettim. Altı ordu gördüm. Bunlar arasında gerek teçhizat gerek talim ve terbiye itibariyle Türk ordusunun derecesine varan bir orduya tesadüf etmiş değilim diyerek Türk ordusuna duyduğu hayranlığı ifade etmiştir.[10]

Şimdiye kadar bu görüşmeyle ilgili bilgilerimiz Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği arşivi, Washington’da bulunan ‘American National Archives’ (Amerikan Ulusal Arşivi), 8 Kasım 1951’de yayınlanan Cumhuriyet Gazetesi, Münih’te yayınlanan ve sınırlı bilgi veren Kafkasya Dergisi doğrultusundaydı. Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan ‘Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri’ içinde ve Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü yayınlarında görüşmeyle ilgili şu bilgilere yer veriliyordu[11]:

Söz konusu görüşme 27 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda saat 17.00’de gerçekleşmiştir. Öncelikle MacArthur, Türkiye’de gördüğü iyi kabulden dolayı teşekkür etmiş ve Amerika Başkanının selamlarını kendisine iletmiştir. Mustafa Kemal Atatürk de Amerika Başkanına mukabil selamlarının bildirilmesini söylemiştir. General, Ankara ziyaretinde beğendiği başkent Ankara’yı överek zamanla burasının çok önemli bir şehir haline geleceğini söylemiş, Ankara’da gördüğü çiftlik ve içinde bulunan Marmara Köşkünü çok beğendiğini söylemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, çiftliğin yedi sene önce çıplak ve batak bir yer olduğunu, işe bir aygır ve iki küçük traktörle başlanılmış olduğunu ve bu işi Ankara’da yerleşmenin mümkün olduğunu ispat maksadı ile yaptığını söylemiştir.

General, dünya ekonomik buhranından dolayı Amerika’da şartların zorluğundan ve çok sayıda işsiz bulunduğundan bahsederek Türkiye’nin ziraat memleketi olmasından dolayı ekonomik buhranın Türkiye’de yok denecek kadar hafif olduğunu vurgulamıştır. Mustafa Kemal Atatürk, cevap olarak; dünyanın ekonomik krizden kurtulmasının ilim, fen ve çalışma sayesinde olacağını ve vaziyetin normale doğru gideceğini ümit ettiğini ve Türkiye’nin ekonomik buhrandan daha fazla etkilenme riskine sebep olsa da gelişmiş bir sanayi hedeflediklerini söylemiştir.

Avrupa’nın vaziyeti hakkında” ne düşündüğünü  soran MacArthur’a  Atatürk şu karşılığı verir:

Dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın mukadderatı Almanya’nın alacağı vaziyete bağlı bulunacaktır. Fevkalade bir dinamizme malik olan bu 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli millet, üstelik milli ihtiraslarını kamçılayabilecek siyasi bir cereyana kendisini kaptırdı mı, ergeç Versailles Muahedesinin tasfiyesine girişecektir”

Atatürk, Almanya’nın İngiltere ve Rusya hariç olmak üzere bütünAvrupa kıtasını işgal edebilecek bir orduyu kısa zamanda teşkil edebileceğini,  harbin 1940-45 seneleri arasında başlayacağını, Fransa’nın kuvvetli bir ordu yaratmak için lazım gelen özellikleri artık kaybettiğini, İngiltere’nin  adalarını muhafaza etmek için bundan sonra Fransa’ya güvenemeyeceğini söyler. İtalya’ nın Mussolini yönetiminde kalkındığına ancak İtalyan liderin Sezar rolünü oynamaya kalkışabileceğine dikkat çeken Atatürk sözü Sovyetler’e getirir:

“Avrupa’da vukubulacak bir harbin başlıca  galibi ne İngiltere ne Fransa ne de Almanya’dır, sadece Bolşevizmdir. Rusya’nın yakın komşusu ve  bu memleketle en çok harp etmiş bir millete olarak, biz Türkler orada cereyan eden hadiseleri yakından takib ediyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz.  Uyanan şart milletlerinin zihniyetlerini mükemmelen istismar eden, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen Bolşevikler yalnız Avrupa’yı      değil, Asya’yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır.”

Sözün Asya’ya gelmesi üzerine General  MacArthur söz alır[12]:

“Avrupa’da başlayacak bir harp behemahal Asya’ya da sirayet edecektir. Büyük devletlerin Avrupa’daki meşguliyetlerini Japonya, Asya’daki emellerini tahakkuk ettirebilmek için bir fırsat addedecektir. Amerika buna şüphesiz bigane kalamayacaktır….Rusya ile mütefiken yapacağımız bir harp Avrupa meselelerini olduğu gibi  Asya meselelerini de halletmekten çok uzak kalacaktır….  Asya Rusya’nın nüfuzu altına girdiği gün, dava  Bolşevizm için halledilmiş olacaktır. Ruslar, Asya’da büyük bir faaliyet gösteriyorlar. Bugün Çin’in mühim bir kısmı komünist ajanların  kontrolü altında bulunmaktadır.

Daha sonra resmi kaynaklarda görüşme tutanakları ve kayıtları MacArthur’un da anıları doğrultusunda şu şekilde aktarılmaktadır[13]:

Bugün içinde bulunduğumuz barış dönemi sadece “silahları bırakma” olmuştur. Eğer, siz Amerikalılar. Avrupa işleriyle uğraşmaktan caymasaydınız ve Wilson’un programını uygulamakta kararlı olsaydınız, bu “silahları bırakma” dönemi uzar ve bir gün barışa varılabilirdi.

Bence dün olduğu gibi yarın da, Avrupa’nın geleceği, Almanya’nın davranışlarına bağlı görünüyor. Büyük bir dinamizme sahip, 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli bir millet, ulusal tutkularını kamçılayacak bir siyasal akıma kendini kaptıracak olursa, Wereailles Sözleşmesi’ni ortadan kaldıracaktır.

Atatürk, Almanya’nın çok kısa sürede, İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa’yı egemenliği altına alacak güçte ordu kurabileceğini, savaşın en geç 1940-45 yıllarında patlayacağını, Fransa’nın güçlü ordu kurma yeteneğini yitirdiğini ve İngiltere’nin adalarını korumak için Fransa’ya güvenemeyeceğini söylemiştir.

Atatürk’ün İtalya konusundaki görüşü de şöyledir:

“İtalya, Mussolini’nin yönetiminde unutulmayacak aşamalar yapmıştır. Eğer, Mussolini, gelecekteki savaşın dışında kalabilmek başarısını gösterebilirse, barış masasına güçlü bir devlet olarak oturabilir. Ama korkarım ki, İtalya’nın bugünkü lideri Sezar rolünü oynamaktan kendini alamayacaktır. Bu da İtalya’nın askerî bir gücü olmadığını hemen ortaya çıkaracaktır.”

Atatürk, daha sonra, Amerika’nın geçen savaşta olduğu gibi tarafsız kalamayacağını ve savaşa katılmasıyla Almanya’nın yenileceğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

Avrupa da çıkacak savaşı kazanan ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya olacaktır. Savaşı Bolşevik Rusya kazanacaktır. Rusya’nın yakın komşusu ve onlarla en çok savaşmış bir ulus olarak biz Türkler, oradaki olayları yakından izliyoruz. Tehlikeyi bütün açıklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu halklarının duygularını pek güzel kullanan, onları okşayan ve kinlerini dile getirmesini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa’yı değil, Asya’ya da gözdağı veren bir güç haline gelmektedir.”

Avrupa devlet adamları başlıca anlaşmazlık konularını her türlü bencillikten uzak yalnızca genel çıkarlar yönünden ele almazlarsa, korkarım ki, felâket önlenemeyecektir. Avrupa’nın sorunu artık İngiltere, Fransa ve Almanya arasındaki anlaşmazlık değildir.

Bugün Avrupa’nın doğusunda bütün uygarlığı, üstelik insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddî ve manevî olanaklarını topluca, bir dünya devrimi için seferber eden bu korkunç güç, üstelik Avrupa ve Amerikalıların bilmedikleri yepyeni politika yöntemleri uygulamakta ve karşıtlarının en küçük hatalarından bile yararlanmaktadır.

Tartışma konusu Asya’ya gelince McArthur da şöyle konuşmuştur:

“- Görüşlerinizi tümüyle destekliyorum. Avrupa ve Amerikalı devlet adamlarının gerçek tehlikeyi görmedikleri konusunda sizinle aynı düşünüyorum. Hepimizi korkutan ve tek bir düşmanın kazanç sağlayacağı bir savaşa kayıyoruz. Avrupa’da patlayacak bir savaşın alevleri kısa zamanda Asya’yı da içine alacaktır. Özellikle Japonya, Asya’daki çıkarları açısından kışkırtılacak ve Amerika doğal olarak buna ilgisiz kalamayacaktır. Rusya, hemen Asya’daki etki alanını genişletmeye çalışacaktır. Eğer bizim diplomatlarımız Sovyet desteğine karşı toprak ödünü vermek gibi ağır bir yük altına girmezlerse, bu çok iyi olacaktır. Aksi halde bir tehlikeyi önlenmeye çalışılırken daha büyük tehlike yaratılmış olacaktır. Sovyetler’le birlikte yapacağımız savaş, Asya ve Avrupa’daki sorunları çözemeyecektir. Büyük doğal kaynaklara sahip olan ve Avrupa - Amerika piyasalarına görev sunan Asya, Rusya’nın etkisine girerse sorun, Bolşeviklerin çıkarlarına göre çözülmüş olur. Rusya, daha şimdiden Asya’da çoğu kez gözümüzden kaçan uğraşılar içindedir.
Bugün Çin’in önemli bir bölümü komünist ajanların denetimi altındadır. Eğer Avrupa ve Amerikalı devlet adamları Çin’e gerekli önemi vermezler, Çin’deki anti-komünistleri desteklemezlerse, Japonya’nın yenilgisi, Çin’de komünizmin zaferine yol açacaktır.

Bu; Mançurya, Kore, Hindistan, Çin Hindi ve Birmanya için de geçerlidir. Sonuç olarak, dünyanın geleceği bence Avrupa’da değil, Asya’daki olaylara bağlıdır.”

MacArthur’u dikkatle dinleyen Atatürk,  Asya ile ilgili olarak Sovyet Rusya’nın politikaları doğrultusunda asıl dikkat etmesi gereken ülkenin ABD olacağını gülümseyerek ifade eder. ABD’nin Sovyet Rusya ile mücadelesinde komşu ülkelere yayılma politikasını engellemek için farklı grupları destekleme ve kışkırtma stratejisinin ileride kendisine çok daha büyük zararlar verebileceğini siyasi tarih ve terörizm dersi verirmişcesine anlatır ve sonunda ABD Generaline nasihat vermeyi ihmal etmez.[14]

İki devlet adamı arasındaki söz konusu görüşmede şimdiye kadar Atatürk’ün, Avrupa’nın geleceğinin Almanya’nın tutumuna bağlı olduğunu ifade ettiğini, Almanya’nın çok kısa sürede, İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa’yı egemenliği altına alacak güçte ordu kurabileceğini ve 2. Dünya Savaşı’nın en geç 1940-45 yılları arasında patlayacağını tahmin ettiğini biliyorduk.

Ancak söz konusu görüşmede General MacArthur’un günlüklerine yazdığı ancak kimseye ifade etmediği metinlerde görüşmenin sadece Avrupa ile ilgili vaziyette kalmadığı, gelişmekte olan Sovyet Rusya’nın sonraki süreçte ABD’ye yol açacağı belalar ve ABD’nin sonraki yüzyılda başetmek durumunda kalacağı öngörüler de yer alıyordu. Karray, söz konusu görüşlerin, ifadeden çok ABD Generaline bir nasihat niteliği taşıdığı için, General MacArthur’un bu ifadeleri açıklamadığını düşünüyor.

Atatürk, meslektaşına savaş sonrasında gelip gelecek Bolşevik Rusya’nın, komünist ideallerini yaymak ve genişlemek için Asya kıtasına ilerleyeceğini, İngiltere’den yeni bağımsızlığını almış ve karışık durumda yer alan Afganistan’ın ise ne zaman olacağı belli olmasa da Sovyet Rusya’nın hedefi olacağını belirtmiş. Ancak asıl ilgi çeken konuşma ise, Sovyetlerin tutumundan çok ABD’nin tutumuna ilişkin olarak belirtiliyor. Atatürk, ABD’nin Sovyet tehlikesine karşı komşu olan ülkelerdeki grupların desteklenmesi ve kışkırtılması politikasının Afganistan’da yeni yeni türemeye başlayan radikal islamcı grupların desteklenmesi şeklinde olması durumunda, bu grupların sonrasında ABD için çok daha tehlikeli sonuçlar yaratabileceğini ve güçlenip palazlanmaları durumunda ABD’yi kalbinden vurabileceğini belirtmiş.[15] Yıllar boyunca ne söylemeye çalıştığı anlaşılmayan ve bu nedenle hemen 9 yıl sonrasında çıkan 2. Dünya Savaşı’na ilişkin görüşleri hep ön planda tutulan bu konuşmada aslında Atatürk, 69 yıl öncesinden ABD’ye 11 Eylül 2011 Terör Eylemleri’nin haberini vermiş. Atatürk’ün o yıllarda söyledikleri ABD Kara Kuvvetleri Komutanı MacArthur tarafından dikkate alınıp ABD Hükümeti’ne iletilmiş olsa, belki de ABD, Sovyet Rusya tehlikesine karşı Afganistan’daki radikal islamcı grupları desteklemeyecek ve El Kaide benzeri örgütlerin oluşmasını engelleyecek, hatta 11 Eylül saldırılaını hiçbir zaman yaşamayacaktı.

Söz konusu tarihi görüşme Atatürk’ün şu sözleriyle sona erer:
Ümit edelim ki, bizler yanılalım ve dünyanın geleceğini ellerinde tutanlar doğru yolda olsunlar.”


Mustafa Kemal Atatürk, General ile bir müddet görüştükten sonra, kendisini o sırada toplantı haline bulunan Dil Kurultayını dinlemeye davet etmiştir. General, Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte salona geçerek görüşmeleri dinlemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, generale Türk Dil Kurultayı’nın dil çalışmalarının ele alınacağı geniş katılımlı bir toplantı düzenlenmesi düşüncesiyle toplandığını anlatmıştır. General ise önemli bir amaç uğrunda yapılan bu toplantıya karşı ilgi göstermiş ve kendilerine duyduğu hayanlığı bu vesile ile de ifade etmekte derin bir haz hissettiğini söylemiştir. General, Dolmabahçe Sarayından ayrıldıktan sonra Amerikan Büyükelçiliği’ne giderek kendi onuruna verilen çay ziyafetine katılmıştır. Akşam saat 20.30’da ise Amerika Maslahatgüzarı Shaw tarafından Maçka’daki apartmanında verilen akşam yemeğine katılmıştır.[16]

MacArthur 28 Eylül çarşamba sabahı Taksim Anıtı’na “Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin  Gazi Mustafa Kemal’e ve Türk Ordusu’na  duydukları büyük hayranlı ve  takdirlerinin bir nişanesi olarak…” ibareli çelenk koyar. MacArthur aynı günün akşamı Semplon Ekspresi ile Paris’e hareket eder[17]

General MacArthur Kimdir?    

II. Dünya Savaşı’nın  en önemli  komutanlarından biri olan, Japonya’nın teslim anlaşmasını müttefikler adına imzalayarak ününe ün katan Amerikalı  Orgeneral  Douglas  MacArthur, genç yaşta orduya katıldı. Babası Filipinler’de askeri valilik yapmış bir generaldi.  MacArthur  girdiği Orduda kısa sürede sivrildi, I. Dünya Savaşı’nda savaştığı, ilk başarılarını  kazandığı  Avrupa’da. dikkatleri üzerine çekti, ünlendi. I. Dünya Savaşı’nda  en çok madalya kazanan  asker ünvanını elde etti.  Generalliğe yükseltildi. Savaştan sonra atandığı  West Point Askeri Akademisi’ndeki öğretmenlik yıllarının ardından çeşitli kademeler- de ve bu arada Filipinler’de görev yaptı.  Mac Arhur   1930’da Başkan Hoover tarafından   Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirildiğinde, o güne kadar  bu göreve atanan en genç komutan (50)  sıfatını kazandı.

 MacArthur göreve geldiğinde  Büyük Depresyonun (Ekonomik Kriz) en kötü günlerini yaşayan Amerikan halkı savaşa çok tepkiliydi. MacArthur Ordunun etkinliğini artırmak  üzere Kongre’yi ikna etmek için çok çaba göstermek zorunda kaldı. Programını uygulamada ancak kısmen başarılı oldu. Büyük Depresyon Ordu saflarında da büyük sıkıntılar yaratmış, yaralar açmıştı.

Kara Kuvvetleri Komutanı olarak 5 yıl görev yapan MacArthur’un  Savaş Gazilerinin Washington’da düzenlediği bir hak arayışı gösterisini zorla bastırmada aktif rol alması  tepki çekti. Yaklaşık 15.000  gazinin bonoların ödenmesi için düzenlediği gösteride polis etkisiz kalınca, Başkan Hoover başkentin gazilerden temizlenmesi görevini General MacArthur’a vermiş,  üniformalı  MacArthur, 28 Temmuz 1932’de yanında o sıralarda binbaşı rütbesindeki  D. Eisenhower olduğu halde komutayı eline almış ve  gazileri kentten  söküp atmıştı. Bu, onun askeri bir diktatör olma tehlikesini  akıllara yerleştirdi.  
   
1933 Martında göreve başlayan F.D.Roosevelt döneminde bir süre daha görevini sürdüren  Mac  Arthur  1935’de görevini tamamlayarak ayrıldı.    1935-41 arasında Filipinler Ordusuna danışmanlık yaptı, bir Filipinler savunma gücü oluşturmaya çalıştı.  Aralık 1937’de Ordudan emekli oldu.  ABD 1941 sonunda  savaşa girince, özellikle Filipinler konusundaki tecrübesi nedeniyle Ordu’ya çağrıldı.  Filipinlerde Japonlara karşı başarılı bir geciktirme harekâtını yönetti.  Müttefiklerin,  II. Dünya Savaşındaki Pasifik  Kuvvetlerine komuta eden MacArthur, Japonya’yı teslim alan kişi olarak tarihe geçti. Ancak,  Kore Savaşı sırasında,  savaşı  Çin’e yaygınlaştırmak istemesi üzerine, ABD yönetimi ile çelişkiye düştü ve Başkan Truman tarafından emekliye sevkedildi. Meslek yaşamının sonu parlak noktalanmamış olsa da, MacArthur  20. Yüzyılın en önemli, en ünlü  askerlerinden biridir.

Atatürk’ten Hatıralar kitabının yazarı Cumhurbaşkanı Eski Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, 1953 yılında Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Türk milletini mesaj gönderdiğini ve mesajında Atatürk’e olan hayranlığını bir kez daha dile getirdiğini ifade eder[18].

General MacArthur’la ilgili detaylı bilgi için;

Kaynakça



[1] Karray, H. Adam. Journals of the Gen. Douglas MacArthur, American Journal of Political Science, 2013.
[2] MacArthur Foundation, 2013. http://www.macfound.org
[3] ‘Gen. MacArthur Off for Europe’, New York Times, 31 Ağustos 1932, s.11.
[4] Charles Sherrill, Gazi Mustafa Kemal Hz. Nezdinde Bir Elçilik (Çeviren Ahmet Ekrem) İstanbul, 1934.
[5] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030/10/267/802/2 s.1-3
[6] EKİNCİ, ABD Arşiv Belgeleri..., s. 971-972.
[7] ‘Amerika Erkanı Harbiye Reisi Bugün Şehrimize Geliyor’ Vakit 25 Eylül 1932, s.3.
[8] EKİNCİ, Necdet. ‘ABD Arşiv Belgeleri ve Değişen Dünya Siyasal Konjonktürünün Işığında MacArthur’un Türkiye Ziyareti, Bunun İkinci Dünya Savaşı Sonrası Türk Amerikan İlişkilerine Olumlu Etkisi’, Atatürk 4. Uluslararası Kongresi, II, Ankara 2000 s. 956.
[9] Amerika’nın B. Erkanı Harbiye Reisi Geldi’, Milliyet 26 Eylül 1932, s.6; ‘General MacArthur Geldi’, Cumhuriyet 26 Eylül 1932, s.5; ‘Amerika Erkanı Harbiye Reisi Geliyor’, Hakimiyeti Milliye, 26 Eylül 1932, s.1; ‘Amerika Erkanı Harbiye Reisi Dün Geldi’, Vakit, s.4; ‘MacArthur in Istanbul’, New York Times, 26 Eylül 1932,
[10] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030/10/1/3/1, s.5.
[11] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, III, 1918-1937, s. 93-95)
[12] Whitney, Courtney. MacArthur: His Rendezvous with History, New York 1956.
[13] Willoughby, Charles. MacArthur 1941-1951, New York, 1954.
[14] Karray, H. Adam. Journals of the Gen. Douglas MacArthur, American Journal of Political Science, 2013.
[15] Karray, H. Adam. Journals of the Gen. Douglas MacArthur, American Journal of Political Science, 2013.
[16] ‘General MacArthur Kurultayda’, Hakimiyet-i Milliye, 28 Eylül 1932, s.1; ‘Gazi Hz. Dün General MacArthur’u Kabul Ettiler’, Cumhuriyet, 28 Eylül 1932, s.2; ‘Gazi Hz. General MacArthur’u Kabul Etti’, Milliyet 28 Eylül 1932, s.6.
[17] DOUGLAS, MacArthur, Reminiscences: General of the Army, New York, 1964.
[18] H.R. Soyak,  Atatürk’ten Hatıralar, YKY, 2004 İstanbul) 

14 yorum:

  1. Çok önemli bir konu olmasına rağmen, halen tek tük gazetede yer alıyor. Lütfen yaygınlaştıralım. Özellikle bu görüşmenin hiç olmadığını düşünen, Atatürk'ün ilerigörüşlülüğünü çekemeyenlerin iftiraları için olabildiğince kişinin okumasında ve gerçekleri görmesinde fayda var.

    YanıtlaSil
  2. Dreamless Star26 Şubat 2013 08:38

    Atatürk öleli 100 yıl olacak hala atatürktesiniz, onu bilmiş, bunu tahmin etmiş. Bi siktirin gidin kendiniz birşeyler başarın artık. Ne varsa yoksa atatürk, ne önemli bir lideriniz varmış be.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. YVefa diye bir olgu vardir uluslarda, sahibine verilmek istenirki bir borctur odenemeyecek. Ve senin gibi embesilleri de egitecek elbet bu halk etrafa sactigin salya sumuklerine sabirla. Cunku terliksi hayvan iq suna sahip icersindeki amipleri bertaraf etmeden ileriye gidilemeyecegini ogretnmisti bu halk atasindan.

      Sil
    2. salaksın tabiki atatürkte olacağız onun yolundan çıkmasaydık bugun dünya deviydik uyuyorsunuz

      Sil
    3. Seninde yunanli dedelerin varmis ruyasiz yavsak.ATATURK size nasil caktiysa 100 senedir icinizden cikartamiyorsunuz. Hala acitiyor sizi.

      Sil
  3. Dreamless Star, şu an burada özgürce istediğini ifade edebilmeyi Atatürk'e borçlusun unutma.

    YanıtlaSil
  4. atatürk büyük liderdir ama ben macfound sitesini araştırdım bahsedilen yazıyı bulamadım.

    YanıtlaSil
  5. Dreamless Star lan ne pis kıskanıyosun dimi kancık seniii :)..

    YanıtlaSil
  6. Bu anlatım palavradır. Sovyetler'e düşman, ABD'ye dost bir Türk kamuoyu oluşturmak için 1951' de uydurulmuştur. Yani bir Soğuk Savaş propagandasıdır.
    Olayın aslı şudur: Atatürk ile MacArthur'un 27 Eylül 1932 tarihli görüşmesinin büyük bölümü, dünyadaki ekonomik kriz ve Türkiye'nin kalkınma sorunlarıyla ilgilidir.
    Görüşmenin sonuna doğru Atatürk, 10 yıl zarfında bir dünya savaşı beklemediğini, bunun hemen hemen imkânsız olduğunu ama yine de silahlanmaya son verilemeyeceğini söylemiştir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. adamlar orijinal belgeleri yayınlamışlar hala palavra diyorsun gerçekten embesilsin.

      Sil
    2. Herseyi zud okuma.

      Sil
  7. yazı için teşekkürlerde. milyon tane yorum eklemeden önce Atatürk'ün yazdığı saf cevabı bir yere yazsaydınız daha iyi olurdu. şahsen %60 'ı yorum olan sayfada ben sadece Atatürk'ün yazılarını okumak istedim ve zor da olsa yazdıklarını bulabildim.

    YanıtlaSil
  8. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  9. 11 Eylül 2001 sanırım sehven 2011 şeklinde yazılmış.

    YanıtlaSil

Lütfen konuyla ilgili görüşlerinizi paylaşın